13 Nisan 2010 Salı

KENDİN OL!!!


Uzun bir aradan sonra yine buradayım. Bu bloga başlarken amacım sık sık paylaşımlarda bulunmaktı. Ama çeşitli sebeplerden ötürü istediğim sürekliliği yapamadım. Ama son dönemde hayatımda gerçekleşen bazı durumlardan ötürü tekrar yazmak için buradayım.

Normalde bu blogta izlediğim filmler, okuduğum kitaplar, gittiğim yerler hakkında yazılar yazıp hem yaşam deneyimlerimi paylaşmak hem de insanların bu kitap, film, mekan ya da farklı yerlerle ilgili ön bilgiler edinmelerini sağlamaktı amacım. Bu uzun aradan sonra yazacağım yazı tam olarak bunların hiçbirisi değil. Tam olarak değil diyorum çünkü yazacaklarım yine de bir kitaptan alıntılar içeriyor olacak.


Hayatımda son dönemde rutin hale gelmiş yaşantıma farklılıklar getirme ihtiyacı hissettim. Yaşantımın son birkaç yılında bazı rutinlere öylesine uyum sağlamaya başladım ki gerçek ben olmaktan uzaklaşmaya ve gerçekten mutlu olduğum şeylerden vazgeçmeye başladığımı fark ettim. Bu duygularla boğuşurken hayatımdaki bazı deneyimler bu duygumu körükledi. Bu dönemde okuduğum bir kitapta (halen okumaya devam ettiği için kitabı bitirene kadar kitabın adını vermemeye karar verdim. Kitap bitince kitapla ilgili özel bir yazı da yazacağım) bu duygularımla ilgili bir bölüm okudum. Bu kitaptaki bu bölümden alıntıların da yer alacağı bu yazı da bunun üzerine. Kendin olmak...


İnsanın kişisel devriminin önündeki en büyük engel her şeye fazlasıyla alışma, hiçbir şeye şaşırmama hali... Geldik gidiyoruz yılmışlığı... Kurulu düzenlerimizin içinde yattığımız müebbet hapsimiz...


Sabah kaçta kalktığın bellidir, gece de kaçta yattığın...
O akşam TV'de ne izleyeceğin, kahvaltıda ne yiyeceğin...
Gece yatarken ne giyeceğin... İşe hangi yoldan gideceğin... Gelirken de nerede sıkışıp bekleyeceğin...


Yuvarlanıp gittiğin bu dünyada; her şey belirli ve tanımlı... Tanımlı olan sadece pijamalarının nerede durduğu değil. Daha önemlisi neye inandığımız, hayatı nasıl algıladığımız, ne için yaşadığımız, yaşadığımız olumsuzluklara rağmen onlara bağlanıp kalmamız da bu korkunç ezberin bir parçası...


Dünyanın belki de en zor kararı; alabildiğine monoton bir hayatın içinde kendi kişisel devrimlerine imza atabilmek. En zor olan, fakat aynı zamanda da en tatlı olan.


Suyun lezzeti değişmez belki ama senin ondan aldığın haz değişebilir. Terli terliyken içtiğin buz gibi su mesela...


Mutlu olmak istiyorsan, "sürdürülebilir" bir mutluluğun peşindeysen, o zaman devrim yapmaya gönüllü olacaksın. Devrim yapmak istiyorsan kılıcını kınından çıkartmaktan korkmayacaksın.


Kendini mi gerçekleştireceksin? Kendin mi olacaksın? Kendin olmak için seni engelleyenlerden vaz mı geçeceksin? Bu mudur kararın? O zaman bu yolda karşına çıkacak kimsenin gözünün yaşına bakamazsın.


Hem devrim yapacağım, hem kimseyi kırmayacağım. Üzgünüm ama böyle hibrit bir devrim modeli yok!!!


Ardımızda kırgınlarımız, bize muhtaç kalanlarımız, hatta kötü konuşanlarımız olacaktır. Kendini herkesi mutlu ederek gerçekleştirmek... Herkes bilsin ki böyle bir olgunlaşma, gelişim, evrim yok.


Kaderimizi belirleyen seçtiklerimiz değildir.
KADERİMİZİ BELİRLEYEN ASLINDA VAZGEÇTİKLERİMİZDİR!!!


Neleri geride bırakacağını, kimlerle vedalaşacağını biliyorsan tamamdır bu iş, yolun açık olsun. Vazgeçmen gerekenden hele bir vazgeç... Yerine gelecek olan seni bulacaktır zaten.


Bir düşün... Ruhunun ormanları tutuşmuş. Çatır çatır yanıyor her şey birer birer. Ne yapacaksın? Tabi ki su sıkacak, alevleri suya boğacaksın. Mümkün olan en tazyikli suya ihtiyacın var. Sonuna kadar açacaksın muslukları. Unutma, bahçe sulamıyorsun sen. Tutuşturulmuş ağaçlarını hayata döndürmeye çalışıyorsun. Ya üzerime su sıçrarsa, ya ıslanırsam...? Geç bunları. Üzerine sıçrayacak sudan imtina etmenin bedeli, üzerine ateşin sıçraması olabilir...


Sevgiyi hayatımızda hakim kılmaya çalışıyoruz. Bu bazen yanıltıyor bizi. Hayatımızda korkuyu, mutsuzluğu, gerginliği hakim kılanları bağrımıza basacağımız anlamına gelmiyor tüm bunlar. Sevmesini de bileceksin, elinin tersiyle itmesini de.


Erkeksen, erkeklik adına duyarsız hanzonun teki olmayacaksın. Dişi karakterin sevgi renklerini de barındıracaksın üzerinde.
Kadınsan, dişilik adına çıtkırıldım hanımefendinin teki olmamalısın. Erkek karakterin delikanlı renklerini de barındırmalısın üzerinde.


Senden iyi seven olmayacak. Yeri geldimi de senden iyi çifte atanı da olmayacak. Dikkatli olacaklar konu sen olduğunda. Çok iyidir ama tersi de çok kötüdür diyecekler...


Kendisi olmak, kişisel devrimini gerçekleştirmek isteyen herkeste biraz kedilik olmalıdır. Esnek, sevgi dolu, dertsiz, tasasız belki uyuşuk ama yeri geldiğinde de alabildiğine tırmalayıcı...


Bir arkadaşımın hayvan mağazası vardı. Çok hayvansever biriydi. Bir keresinde köpekbalığı yavrusu görmüştüm deniz akvaryumunda.


Özgürlüğüne çok düşkün bir hayvanmış köpekbalığı. Bir sonraki gidişimde göremeyince "köpekbalıkları nerede?" dedim. Gece intihar ettiğini söyledi. Akvaryumun tepesindeki kapağın birkaç santimlik aralıktan kendini dışarı atmayı başarmış. Belli ki bunu denize ulaşmak için yapmış. Kilitli ve sahilden çok uzak bir dükkanın içinde. Ama en azından denemiş. Bir kere bu akvaryuma, bu kapana girdim böyle devam etsin dememiş. Denemiş ve kendini gerçekleştirme yolunda can vermiş...


Elbette kendinizi gerçekleştirmek, sizi kapana kısılmış hissettirdiklerinde can vermek demek değil. Ama kısıldığınız kapandan kurtulmak için mücadele etmektir. Bu bazen sizin ya da sizi akvaryuma hapsedenlerin canını yakabilir, üzebilir. Ama bu hayatı kimin için yaşıyoruz? İş performansınızdan memnun, ama sizin iş yerinizdeki olanlardan mutlu olup olmadığınızı önemsemeyen patronlarınız için mi? Sizinle birlikte olmaktan mutlu ama sizi olduğunuz gibi değil de onun olmasını istediğiniz gibi biri olmak için çekiştiren, bunu yaparken de sizin mutlu olup olmadığınızı umursamayan sevgiliniz, eşiniz ya da aileniz için mi?


Herkes biraz köpekbalığı olmalı şu hayatta. Kendini kabul ettirebilmeli onun gibi. Aynı onun gibi; "Bunlar akvaryumda beslemeye gelmiyor" dedirtebilmeli. Akvaryumlar japon balıklarına bırakılmalı.
Ama hala da seni akvaryuma hapsetmeye çalışıyorlarsa da bulduğun küçük delikten de sıçramalısın dışarı.


Şu kurulu düzen hapishanesinden kaçmanın bir yolunu bulmalı insan. Kaçabildiği kadar uzağa gitmeli.


En basitinden başla. Evinin şeklini değiştir. İşe farklı yollardan git. Duvarlarının rengini değiştir. Okuduğun gazeteyi değiştir. Bir şeyler yap!!! Hayatın sabit bir şey olmadığını göster kendine. O zaman kişisel devrimini yapman daha kolay olacak. Dünya dönüyorsa sen niye duruyorsun?!


Küçük değişikliklerle başla, sonra seni sen olmaktan alıkoyan her şeyi değiştirmekle devam et!!!


Kedi ol, köpekbalığı ol...


Ne olursan ol, KENDİN OL...


Bedeli ne olursa olsun sen, SEN OL!!!